KARA/NLIK YAZILAR

Ben sana:

  • Söyle emmoğlu, karanlık nedir? diye sorsam, muhtemelen evinde bir kütüphane

olmadığından, o olmayan kütüphanende de bir Türkçe sözlük bulunmadığından, gayrı safi milli hasılanın sana düşen payından daha pahalı telefonundan Hz. Google’ye girip TDK’nın sitesinde bulduğun bir tanımı döşeyeceksin bilmediğini iddia eden beni morartmak için.

En fazla, kısa tanımlar yapacaksın:

  • Bunda bilmeyecek ne var ukala, diyeceksin, gecedir karanlık.

Yada:

  • Işıksız bir ortamda açınca gözlerini hiçbir şey görememe halidir, diyeceksin.

Ben, gelecek haftaki yazımı da oku diye, iki elimi birbirine çarpıp, senin ne denli bilge olduğundan sitayişle bahsedeceğim sana.

Ben seni pohpohlayacağım, sen beni avutacaksın.

Geçinip gideceğiz şu üç günlük dünyada.

Yanımızdan yöremizden, önümüzden arkamızdan bilgi, teknoloji, refah bizi teğet geçecek ama olsun biz geçinip gideceğiz seninle.

Tanım için söyleyecek olursak, yanlış değilsin aslında.

Bir görememe halidir karanlık.

Yanlışın bu tanımı zamanla sınırlandırmanda…

Sana hizmet etmek için gecesini gündüzüne katan evlatlarına sahip çıkmamandır aslında karanlık.

Siyasi muarızlıkla yada “Bu, böyle giderse yarın öbür gün beni de koltuğumdan/ makamımdan eder ulan” cümlesini kurmaktan imtina etmeyen nefis oburunun, ikbal kaygısıyla, onları paçalarından tutup aşağı indirmelerine, çalışan evlatlarının yerine sözlerinden çıkmayan kabiliyet, liyakat ve hizmet özürlülerini getirmelerine kör kalmandır karanlık.

***

Yetkililer gelir köyüne:

  • Amca, derler, dere yatağı burası. Buraya ev yapma.

Sen hökumatın silahlı memurundan korkarsın, kalemlisinden değil.

Aldırış etmezsin sözüne,

Biraz üstelese sövüp sayar, hakaret eder, tehdit savurursun.

Sonra bir gün, taşar suları derenin, kudurur nehir bir bahar vakti.

Seni götürse gam yemeyeceğim ya,

Günahsız sabini alır gider, suçsuz evdeşini nefessiz bırakır.

Sen, ettiğine pişman olmak yerine:

  • Mukadderat, der, Allah’a bühtan edersin.

Senin bu tedbirsiz tevekkülündür karanlık.

***

Elin yalnız oğlu değil; kızı da okur, yazar, ilim sahibi olur, çalışır, üretir kazanır. İki el ses çıkardığından el daha müreffeh sen daha yoksul yaşarsın. Mademki bilenle bilmeyen bir değil, Allah katında da kul nazarında da o sözü dinlenilen olur sen söz dinleyen. Nesiller de ona göre olur.

Ama sen:

  • Kız çocuğu okuyup da ne olacak, deyip oyun çağındaki kız çocuğunu, güya geleneğe

uyarak genç, orta yaşlı, yaşlı demeden başlık parası adı altında satarsın bir vicdansıza.

Parasını vermiştir ya, kullanma hakkı kendisine aittir diyerek eziyet eder gördüğün ve görmediğin her yerde kızına. Parayla vermişsindir ya, yüreğin cız etse de:

  • Dön kızım, diyemezsin.

Zaten dönecek olsa ya sen öldürürsün kızı, ya öldürülmesine ses çıkarmazsın.

İşte budur karanlık.

( “Bunlar kalmadı artık!” deme. Son on yılda en az yirmi tane olay sayarım sana, kızarırsın. )

***

Gâvurun Teoloji, bizim İlahiyat dediğimiz bir bilim alanı var.

Bunların akademileri, fakülteleri var.

Bütün ömrün, kafaların içinin değil dışının neyle sarılı olduğuna bakmakla geçtiğinden içi bilgiyle sarılı olana dışı sarıkla örülü olanı tercih edersin.

Ne idüğü belirsiz merdiven altı medreselerde güya tahsil görmüş karanlık kafalı adamlar, sırf cübbe giyip sarık sardıklarından sen bilim üreten takım elbiseli, kravatlı âlime değil, hurafe üretene itibar edersin.

Okuma der, öğrenme der.

Senin kanser hastalığın için muska yazarken kendisi kıymetli mabadının basuru için doktora gider de yine aymazsın.

Cennet satar sana cennet.

Peygamber kızını götüremezken haybeden, o, sana cenneti satar kör biatın karşılığında.

Görür gözün görmez olur işitir kulağın duymaz olur.

“Etme” diyenleri duymaz “Yapma” diyenlere kızarsın.

Karanlık budur.

***

Sen, seni sevmezsin bir de.

Kendini sevmediğinden, senden olanı da hor görürsün.

Elin hırsızından senin arsızın yeğdir ya sen bunu da bilmek istemezsin.

Hep bir başkası hayranlığın vardır senin.

Kulp takarsın, aşağılarsın, hakaret edersin saldırırsın döversin kendinden olanı.

Ne imanı ne iklimi sana uymayanı getirir başına geçirirsin.

Kara kaplı defterde tomarla günahı olanı kendine vekil tayin edersin de kendi evladını ötelersin.

Senin evladın “lor” dese “Çor” anlayıp küsersin de öteki “Öl” der alkış tutarsın.

Bu tavrın lümpen yarı aydının – ki biz ona entel deriz- batı karşısındaki hayranlığıyla aynıdır.

O: “Bu millet adam olmaz! ”der,

Sen: “Bizim memleketten adam çıkmaz! diye avazlanırsın.

Hizmet yerine hakaret görürsün.

İşi bitince bırakır gider seni öylece, dımdızlak kalıverirsin.

Karanlık başka nedir?

***

El deliye, biz akıllıya hasret misali, kötüyü terk edip iyiye yöneleceğine, iyiden vaz geçersin.

Görmüyor musun, insanlık âleminin nefes aldığı coğrafyaların hepsinde yeni ve daha büyük birlikler kurulmada.

İki Yemen, iki Almanya birleşti.

Düşman kardeşler Güney ve Kuzey Kore’nin bile birleşebilme ihtimalinden bahsediliyor artık dünyada.

Aynı inanç, kültür, tarih ve istikbal kaygısına sahip farklı milletler bile birleşirken;

Bir zamanlar birliğin teminatı iken ve bu yüzden coğrafyasının emin şehirleri arasında geçerken adın, kalkmış zamanı tersine çevirmektesin,

Medeni dünyadan karanlığa doğru gitmekte,

Etnisite davası görmektesin.

Dün kardeş bellediğine – ki Allahualem öylesiniz-

Birlikte ağlayıp, birlikte güldüğüne ve hatta birlikte öldüğüne bugün düşmanlık gütmektesin.

Sözümü yanlış anlama, Kürt, Azeri, Karapapak , önce kendime sonra hepimize söylüyorum.

Haksızlık etmeyeyim, hepimiz değil ama bir kısmımız giderken terör belasının peşine kalanımız bırak mani olmayı, cılız seslerle “Dur birader, bu cadde çıkmaz sokak ” bile diyemedik yalan mı?

Diyenin elinden tutmayı bırak, selamı sabahı kesmedik mi?

Şu köprüyü geçelim, şu köprüyü de, şunu da derken, dört yanımızı sarmadı mı ateş?

Oradan ciğerimize, ciğerlerimizin ciğerlerine sıçramadı mı?

Yanmadık, yakılmadık mı?

Önce yaylamızdan, sonra köyümüzden olmadık mı?

Aşımızı ekmeğimizi, başımızı soktuğumuz damı, baba yadigârı topraklarımızı bırakıp kaçmadık mı, bize yaban bu şehre.

Hatta bu şehirden de sürülüp başka şehirlere…

Karanlığı yüreğimizde biz büyüttük emmoğlu?

Doğrunun yanında yanlışın karşısında olamamaktır karanlık.

***

Gül yüzlü çocukların var senin,

Yürekli kardeşlerin.

Senin için bir fazla düşünen, bir fazla çalışan, bir fazla yanan.

Bırak bu ayrılık belasını.

Bize bizden gayrı dost yok diyene kulak ver.

Elinin erdiğinin elini tut, ermediğine bir selam yolla o tarafa giden rüzgârla.

Diriyken görüşür müyüz bilmem ya,

Öldüğümüzde ikimiz de gömüleceğiz o topraklara.

Kızma, küsme.

Dostun sözüdür bu, acı da olsa.

Benden yana helaldir varsa.

Helal et emmoğlu…

YORUM EKLE
YORUMLAR
Cesim aksek
Cesim aksek - 6 yıl Önce

Apzına yüreğine sağlık be emnoğlu

Mustafa
Mustafa - 6 yıl Önce

Yüreğine ve kalemine sağlık üstad..

keziban akalin
keziban akalin - 6 yıl Önce

Yuregine saglik kalemler kılıçtan keskindir yolun açık olsun Allah yardimcin olsuncan gardaşım

Yavuz hatunoglu
Yavuz hatunoglu - 6 yıl Önce

Söyleyen dile yazan kaleme düşünen aklına kurban olayım yüreği güzel kardeşim keşke bilseydik keşke bilseydik

Zeki Kılıç
Zeki Kılıç @Yavuz hatunoglu - 6 yıl Önce

Estağfurullah abi. Senin/ Sizin sayenizdedir yolumuz da bildiğimiz de söylediğimiz de

Sero_Ağa
Sero_Ağa - 6 yıl Önce

Allah'ına kurban emmoğlu