Sevdamız, Türkülerimiz Vardı Bu Kente…

Aynı mahallenin kerpiç duvarlarının çamur kokan sokaklarında aynı ruhla büyüdük biz. 
Hep beraber kardeşlik türküleri söylerdik, büyükleri sayar, küçükleri severdik. Güçsüzün çulunu sermeye yardım etmek için sıra olurduk.
Hayvanlarımızı beraber güder, harmanımızı birlikte döver, türkülerimizi ortak söyler ,yeri göğü inletirdik.
Akşamın olmasını dört gözle bekler, oynayacağımız oyunların tadını çıkarmanın umutlarıyla coşardık. 
Henüz elektriğimiz, evimizin içinde çeşmemiz yoktu. Aynı çeşmeden bütün mahalle su taşırdık.
Çeşme başlarında suyun dolmasını beklerken ne güzel de sohbet eder kaynatırdık..
Henüz radyonun, televizyonun, internetin esiri olacağımızı bilmeden; türkülerimizi ezgilerimizi içimizden geldiği gibi avaz avaz bağırarak söylerdik

Kimse kimseye rol yapmazdı, çok kimlikle dolaşmazdık, neysek oyduk. Doğallığımız egemenlik alanımız, dostluğumuz zenginliğimiz olmuştu. 
Henüz maddiyat önde değildi, fırsatçılığı, hırsızlığı, kapkaç ekonomisini, acımasız kapitalin kalleşliğini tanımamıştık…

Sapanlarımız, bilyelerimiz, çamurdan yaptığımız oyuncak silahlarımız, tahtadan kızaklarımız, bezden bebeklerimiz vardı bizim. 
Mertlik ve dürüstlüğümüzün tohumları gözlerimizden fışkırırdı …
Henüz birbirimize kötülük yapacak alanlar doğmamıştı, sahte politikacılar bizim kente uğramamışlardı, henüz ayrılık ve nifak tohumları bedenimizi sarmamıştı…

Biz birlikte ağlar, birlikte gülerdik, ayrımız gayrımız olmamıştı. Mahallemizde hasta biri olunca hepimizin hastası sayılırdı, kapı komşularımızla bir ev gibiydik, herkesle aynı sofrada, aynı tasta su içerdik, henüz biri birimizden iğrenmezdik…
Umutlarımız vardı bizim, yaşama coşkusu her tarafımızdan fışkırırdı, yerimizde duramazdık, kıpır kıpır oynardık, komşu anneleri öz anne bilirdik, soframızda ayrı gayrı olmazdı.
Henüz Kremlin Sarayından, Beyaz Saraydan dalgalanacak düşmanlık rüzgârlarından habersizdik…
Henüz kardeş kavgasından kanla beslenecek vampir ruhlu insanların olabileceğinden habersiz, dostluk ve kardeşlik naralarıyla yaşardık…
Biz, şairin dediği gibi ‘Yarin Yanağından Gayri Her Yerde Hep Birlikte’ paylaşırdık hayatı. 
Taş duvarlı evlerde akşam ağır ve yorgun inerken avlulara, hep güzellikleri paylaşarak azaltırdık sıkıntıları. Aynı sıcaklığı, aynı sevdaları tatmanın sarhoşluğu içindeydik. 
Henüz apartman katlarını bilmez, konforlu mobilyalarla hiç karşılaşmaz, otomatik elektrikli aletlerle tanışmamıştık.
Yıkık bahçe duvarları olan kerpiç evlerde yağmurda şarıl şarıl damlayan eski toprak evlerin kokusunda, farelerin cirit attığı mekânlarda güzel hayallerle yaşardık…

Henüz yapay besinleri tanımazdık, hastalık falan bilmezdik, ekmeğimizi kocaman tandırlarda pişirir, sütümüzü kendi beslediğimiz ineklerimizden sağarak içerdik…
Henüz yapaylıkla tanışmamıştık, her şeyimiz doğaldı bizim…
Henüz ‘Söylenmemiş Bir Masal Gibi Duran’ ortak türkülerimiz, ortak sevdalarımız vardı bizim…
Bizim kıskanmaya, düşmanlığa, kalleşliğe, vefasızlığa, zulme, ihanet etmeye zamanımız olmazdı, biz yaşantımızı güzellikler üzerine kurmuştuk, bizim sevdalarımız vardı, türkülerimiz vardı bu kente… 
Doç. Dr. Murat GÖKALP
[email protected]

YORUM EKLE