Yettiniz Gayrı Defolup Gidin

Güzel bir hafta olsun diye dilek tutmuştum, yanıp sönen ışığıyla hayli üzerimizden geçen uçağı kayan yıldız zannedip.
Maşallah dememişim iyi ki yolda gördüğüm güzel gözlü çocuklara.
Hafta değil eziyet oldu mübarek.

Kemiğin içindeki iliği buharlaştıran bir sıcak karşıladı önce beni.
Kuraklıktan yarılmış çorak Afrika topraklarına döndü derim.
Bedenime değen her su tanesini Zemzem, suyla buluşan her hücremi kutsanmış sanıyorum.
Sonra, marketin önündeki dolaptan dondurma alıp kapağını kapatırken parmağımı kıstırdım ki acısı ile kırıştırdığım yüzüme bakanlar beni fikir çilesine maruz bir düşünce adamı zannediyor.
O derece yani…
Bakmayın siz dostların(!): “Talihle alakası yok pisboğazının kurbanısın!” dediğine.
Canım yanıyor canım,
Bildiğin gibi değil.

Hele şu Pasteur olayı… (sen benim öyle yazdığıma baka, “Pastör” diye oku.)
Bizim bildiğimiz bunun Louis olanı.
Bilim adamı.
Kuduz aşısını bulmuştu hani.
Saygımız derin.
Tutuklandı haberini izleyince, ilk defa günahını aldım yandaş medyanın.
“Bu kadar da ayakçılık olmaz ki, boTunu çıkarıyorlar işin.” diye de kızdıydım.
Tamam terörle mücadele edelim de, iki yüz sene önce ölmüş adama da terörist denir mi canım, oldum azıcık.
Bilim adamı olmasa belki öfkelenmeyeceğim bu kadar ama işte bilime saygı bizim sülalenin genlerinde var.
Cahilliğime yanayım iyi mi?
Bu pasteur , o Pasteur değilmiş.
Evangelist bir kere.
Armegeddoncu…
Bundan sebep İslam’a düşman her şeyden önce…
İslam’a, yani Türk’e…
Bildiğin papaz…
Yapar mı, yapar kavas. (Şuayip valinin kulakları çınlasın.)

Sonra “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”la başlayan bir mesaj düştü telefona.
Fatih’tenmiş.
Annesinin vefatını haber veriyor, vakur bir iman sahibinde bulunması gereken metanetle.
Bizim küçük kardeşimiz Fatih:
Kurtbey ve Hakan abilerin, benim, Tarkan’ın..
Edip’le Kürşat’ın sırdaşı, Erdoğan’ın ağabeyi Fatih…
Çalıştığı her kurumun sevgilisi ve vazgeçilmezi…
Zayıf bir bedene eğreti duracak kadar büyük br yürek taşıyan Fatih.
Arasam, tiz sesi iyice çatallanır şimdi.
Başını da yaslayamaz ki omzuma.
Onun hüznüne sebep canını verebileceklerdenim ben.
Bundan sebep Rabbimden rahmet dileyip annemize, hüznüne kurban olduğum diye bitirdim mesajı.
“Arkadaşlarının acılarından sanat çıkarıyorsun!” diye ayıpladıydı geçenlerde biri beni.
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte,
Yüreğimin yangınını söndürmeyeceğim bu kez kelimelerle.
Ko tutuşsun içim öyle için için.
Ben annesini kaybetmiş bir yiğitten daha kıymetli değilim…

Bedirhan var bir de.
Hayatı bilmeden ölüme kanatlanan bebek…
Tabutu küçük acısı büyük Bedirhan.
Ölümü ile bir kez daha gözümüze soktu pislik çukurunda debelenen haini ve sahtekârı.
Bir anneye ve yaşını bile tamamlamamış bebeğe pusu kuracak kadar insanlıktan çıkmış bu belhüm adal taifesinin şeref ve haysiyet yoksunluğuna şahit olduk bir kere daha.
Bir şeyi fark ettik yeniden:
Bu ülkedeki katillerin, hain ve şereften nasipsizlerin en çok kullandığı iki kelimeden biridir “barış”.
Diğeri Kürdistan…
Biliyorum siz o Pasteur’un soyundansınız.
Türk’ün bebeğine kıyacak kadar gözünüzün dönmüşlüğü bundan.
Bedirhan’a kıydınız siz.
Henüz yaşına yetmemiş, 11 aylık bir bebek.
Tabutu kucakta taşınacak kadar küçük, acısı aleme sığmayacak kadar büyük.
Yettiniz gayrı, bir defolup gidin.
Her dem yeniden dirilttiğimiz öfkemiz yok etmeden sizi
Siz kahredip kendi kendinize
Kininizde boğulun.

YORUM EKLE