Hayat Bize Ucuz

Başımıza gelmedikçe hiçbir şeyin ne kadar zor olduğunu bilmeyiz. Belki de umursamayız bir başkasının yaşadığı sıkıntıları. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti oldum olası zihnimize kazınmış bencil bir düşüncenin ötesine geçmemiştir zira. Çünkü yılan büyüdükçe bir şekilde zararı dokunacaktır ve bunun hiç kaçışı yoktur aslında. Kendimi bildim bileli en büyük sorunlardan birisidir bu memleketin Sağlık/sızlık sorunu. Yani şöyle düşünün hastaneye gitmeye korkuyorsunuz, çünkü daha beter bir hastalığı kapmanız işten bile değil. Sağlık/sız hijyenden uzak ve ilgiye aç bir devlet kurumundan başka bir şey değildi Ağrı Devlet Hastanesi. Ki gelen haberlere bakılırsa hala aynı kaderi yaşıyor. Uzun uzun çok düşündüm nerede hata yaptığımız konusunda. Ve bence en büyük hata düşüncelerimiz. En başta da yazdığım gibi sadece kendimizi düşünme isteğimiz. Ya da şöyle söylemeli her şeyin bizim rahatımız için olmasını isteme arzusu. Yani hastanede hastam varsa ve “ben onun yanında kalmalıyım” düsturu “en doğal hakkım” düşüncesi. Oysa orada bulunan hastaların özel ilgi görebilmesi ve sağlıklarına yeniden kavuşabilmeleri için hastane çalışanlarının hasta ile bire bir ilgilenmeleri ve onlara rahat ve steril bir ortamda müdahale edebilmeleri için gerekli ortamı sağlamamız öncelikli görevimiz olmalı. Oysa her hastanın odasında en az üç beş hasta yakını, hasta yataklarının yanında hastane koridorlarında yerlerde yatmayı kendilerine borç bilmiş bir sürü hasta yakını. Hastanelerimiz pis çünkü biz nasıl bir yerde tedavi görmek istiyorsak onu bize yaşatıyorlar. Geçenlerde sosyal medya hesaplarından birinde bir dostumun paylaştığı Hastane resimlerinde bu gerçek bir kez daha tokat gibi patladı suratımda. Her yer çöplerle dolu camlardan aşağıya atılmış bir sürü pislik. Biz buna mı layığız? Değilsek neden bunu istiyoruz? Sahipsizliğimiz almış başını gidiyor bu bir gerçek. Ama bizimde kendimiz ve memleketimiz için yapabileceğimiz bir şey yok mu? Yani bizim kendimize vermediğimiz değeri dışardan gelen doktordan, hemşireden, başhekimden beklememiz komik bir ütopya değil mi? Biz gerçekten nasıl bir ortamda tedavi edilmek istediğimizi onlara gösterebilsek bu kadar vurdumduymaz davranamazlar, “Ağrıda hava sıcaklığı 29 derece olmadı” diye vahim bir açıklama yapamaz bir kalp cerrahı ( insanın ağzını orta yerinden yırtarlar). Kulağından tutup o şehrin Milletvekilini getirirler o hastaneye de inim inim inlettirir her yeri. Bursa da yaşıyorum, yıllarca Ağrı - Erzurum arasında babamı götürüp getirdim Kanser tedavisi görmesi için. Durumu çok daha iyi olanlar Ankara’ya, İstanbul’a alıp kaçırıyor hastalarını. Peki neden? Yok mu şu memlekete sahip çıkacak, yürekli eli öpülesi bir bürokrat? Biz, içimizden, bizi bilen, adam gibi adam bir insan çıkarıp gönderemeyecek miyiz Ankara? Bu kadar mı çaresiziz, bu kadar mı memleketimize hatta kendimize vefasızız. Yani şimdi yok mu içimizde yumruğunu masaya vurup, yeter ulan bu memleketin çektiği, biz böyle yönetilmek istemiyoruz. Korkakça, sadece kendisini ve etrafındakilerin cebini düşünen yöneticiler istemiyoruz. Derdimizle dertlenen, cenazemizle ağlayan, düğünümüzde halay başı olacak adamlar gelsin. Bu memleketin DNA’sını bilen ve ona göre çözümler üretecek, bilgili, okumuş ve dürüst insan istiyoruz demeyecek miyiz? Önümüze kimi koyarsalar o olsun deyip, sonra da kahve köşelerinde yaptığı yolsuzlukları mı konuşacağız? O memleketin her köşesinde herkes dönen ihalelerden, vatandaşın cebinden çalınan paralardan haberdarken bunları sadece kahve köşelerinden bir biri ile paylaşıp ah edip vah eden bir sürü insan topluluğundan başka bir şey değiliz. Kalkın Allah aşkına elinizi taşın altına koyun. Silkeleyin bütün yöneticileri, emeklilik yaşını çoktan doldurmuş ama devletin maaşının bilmem kaçta kaçını düşüreceği için emekli olmayan. Ama olmadığı gibi de o memlekete hiçbir katkısı olmayan insanları zorlayın emekliliğe. Üniversiteden yeni mezun olmuş pırlanta gibi evlatlarımızın önünü açmak için bir şey yapın. Ucuz değil hayatlarımız, ne olur kendiniz için bir şey yapmadınız, hiç değilse evlatlarınız için yapın. Böyle gelmiş böyle gider anlayışı değil mi üstümüzde ki bu rehavetin sebebi? En küçük laf atılmasında linç etmeye çalıştığınız o inanların size hak ettiğiniz gibi davranmaları için, onlara neyi hak ettiğim0izi göstermemiz lazım. Önce kendimize ailemize, çevremize ve memleketimize hak ettiği değeri verelim. Dışardan gelenler de bize o değeri vermek zorunda kalacaktır. Kendi yöneticilerimizi kendimiz seçelim. İstemediğimiz adamların o koltukları işgal etmelerine göz yummayalım. Sessiz kaldıkça biz birileri hak etmediği kazancı yedi ceddine yedirecektir. Ve yedirilen paralar bizim ve memleketimizin evlatlarının parası buna müsaade etmeyelim. Hâsılı başka bir Ağrı daha yok. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, neresinde yaşarsanız yaşayın aklınız hep memleketinizde kalacak. Aklı ve ruhu bu memleket için atan herkes ne olur bu memlekete sahip çıksın, iki elimizi yakasına dayayıp yöneticilerin, memleketin hak ettiği yere gelmesi için silkeleyelim, çalkalayalım kendisine getirelim. Zira dibe çökmüş olabilir ÇALIŞKAN yanları…

YORUM EKLE