21 EKİM PROTOKOLÜ'NÜ BİLE GÖRDÜ BU MEMLEKET

21 EKİM PROTOKOLÜ'NÜ BİLE GÖRDÜ BU MEMLEKET

21 EKİM PROTOKOLÜ'NÜ BİLE GÖRDÜ BU MEMLEKET

21 Ekim Protokolü'nü birçoğumuz duymuşuzdur. Fakat duymayanlar için bir hatırlatma yapalım öncelikle. Cumhuriyet döneminin ilk askeri darbesi yani 1960 darbesi olmuş bitmişti. Kimilerinin darağacına, kimilerinin ise müesses nizamın en tepesine gönderilmesinin üzerinden daha yıl bile geçmemişti. Memlekete işgal yıllarının karmaşa ortamını aratmayan bir vaziyet hâkimdi. Kimin kime silah dipçiği gösterdiğinin ya da kimin kime küfürler savurduğunun hesabını tutma olanağı yoktu. Darbeyi yapanlar ülkeyi yeni bir anayasayla seçime götürmüş ve yeni seçilen meclis cumhurbaşkanını seçecekti. Gelgelelim ki mevzular tekrardan karışacak gibiydi. Ülke içinde her önüne gelen askeri bir cunta kurmanın telaşındaydı hâlen. Kimisi "tüh iyi darbe yapamadık" derken, kimisi de "hay Allah, böyle meclis mi olur? Demek ki darbeyi tam vuramamışız" deyip debeleniyordu. Ne de olsa alışmaya başlamışlardı darbe yapmaya! Hal böyleyken, "biz daha iyi darbe yapardık" diyenlerin sayısı da günden güne artıyordu. Yani anlayacağınız, delilik almış başını gidiyordu. Kısaca, geçen uzun süre içinde muktedirlerin memleketi babalarının malı bilme alışkanlığı renk değiştirmiş ama huy değiştirmemişti!!!

İşte bu ortamda kurulan meclis toplanacak ve Cumhurbaşkanı'nı seçecekti. Ama ne mümkün! O cuntalardan biri 21 Ekim 1961 günü 38 kişilik paşalı, albaylı tayfayla toplanıp birkaç maddelik bir protokol hazırladı. Kulağa tuhaf geliyor ama bildiğimiz protokol hazırladılar! Protokol ne mi demek? Bir konu üzerinde hak sahibi olanların müşterek noktada anlaştıklarını gösterir resmi belge demek bir anlamda. Bu tayfa da memleketin tamamı üzerinde hak sahibi olduklarını düşünmek gibi ileri bir deliliğe adım atmışlardı böylece. Memleket en sonunda bunu bile görmüştü. İstekleri ise özetle şuydu: "Biz bu seçimlerin sonuçlarını beğenmedik, boşverin meclisi falan, bizim istediğimizi Cumhurbaşkanı seçin yoksa karışmayız haaa!" Bu protokol hemen ilan edildi ülkeye. E haliyle bomba gibi bir tesiri oldu. Toplantı üstüne toplantılar yapıldı. Neticede ise seçilen vekiller asker postallarının gölgesinde protokolün gereğini yaptı ve hooppp demokrasi yeniden sizlere ömür! Ama bitmedi bu protokolün etkileri. "Vay sen de darbe yaptıysan benim neyim eksik" diyenler de peydah olunca 60'ların ilk yarısı darbe hayali kuran ruh hastalarıyla dolup taştı böylece. Hikâyenin devamını zaten biliyoruz. Anlatmaya hacet yok zaar. Esas vurgulamak istediğim şey 21 Ekim Protokolü'nün ansiklopedik bilgisi değil elbette. Memleket idaresinin ele geçirmeye çalışanların yahut o idareyi ele geçirdikten sonra başkasına kaptırmamak için yapılabilecek deliliklerin varabileceği seviyeyi bilmek gerekir. Geleceği okumak için bu hakikatin farkına varmak icap eder.

&

999. GELENEKSEL DALKAVUKLUK FESTİVALİ

Hazır yaz gelmişken ve yine hazır arka arkaya dünyada geleneksel festivaller yapılıyorken bir konu hakkında festival yapılmaması hep içime oturmuştur. O konu ise hiç kuşku yok ki "Dalkavukluktur." Dünya üzerinde bu kadar üyesi olan dalkavukluk müessesesinin neden bir festival düzenlemediğini bir türlü aklım almamıştır. Hâlbuki bir festival düzenlemek en çok dalkavukluğa gönül verenlerin hakkıdır. Garipler tüm yaşamlarında dalkavukluk yaparlar ama bir şöleni onlardan esirgeriz. Düşünsenize, adamlar yıl boyunca dalkavukluk yapmak için onca emek veriyorlar, didiniyorlar, ailelerine vermeleri gereken emeği ona buna yalakalık yapmak için harcıyorlar ama bir şölen yapmayı onlardan esirgiyoruz. Büyük bir haksızlık değil mi? Yatacak yerimiz yok bu haksızlığı yaptığımız için.

Fakat bu üzücü durum karşısında kendimizi çok da harap etmeyelim. Çünkü bereket ki onlar aslında kendi aralarında sürekli festival düzenliyorlar. Ben sembolik olarak 999 yazdım ama esasen sayı astronomik boyutta. Çünkü birkaç dalkavuk bir araya geldiğinde ortamın nasıl da rezilce bir şenliğe dönüştüğüne birçoğumuz tanık olmuşuzdur. Yalakalığın zirve yaptığı o anlarda ortam tam bir cümbüş alanına dönüşür. Kimin kime yalakalık yaptığı yani kimin kimi yaladığını anlamak mümkün değildir. Buna kendi aralarında "Serbest Yalayış" derler. Ya da mesela birinden birinin yalakalıkta diğerlerinden geride kalmasına "Yalaka Ölümü" tabiri kullanılırken, ortamdaki herkesin en yüksek performans gösterdiği duruma "Yalaka Zirvesi" denilir. Öte yandan, toplumun yalakalardan geçilmediği sosyolojik duruma ise "Yalaka Devrimi" denir(!) Yeri gelmişken söylemek istiyorum. Kısmet olursa dalkavukluk ile ilgili bir lügat ve bir de "Dalkavukluğun Temel Esasları" başlıklı bir kitap hazırlamayı düşünüyorum. Çünkü o emekçi kardeşlerimizi görmezden gelemem. Eminim ki insanlığın bu eserlere çok ihtiyacı var(!)

Konuya tekrar dönelim. Bu dostlarımızın festivallerinde "Canım abim, Sayın bilmem neyim, Sevgili şuyum buyum" gibi sözcükler havalarda uçuşurken, temenni cümleleri konusunda dünyanın en gelişmiş yaratıklarıdır dalkavuklar. Gözde cümleleri ise şunlardır: "Allah sizi başımızdan eksik etmesin, siz olmazsanız biz ne yaparız? Bizi bırakmayın! Siz nereye ben oraya" Fakat içlerinden bazıları işi iyice çığırından çıkararak, "Size canım feda, sizin için canımı veririm" gibi ifadeler kullanır ki buna "Yalaka Uçuşu" denir.

Hele ki o pis pis sırıtışlar yok mudur, insanı gülmeye küstürür. Bazılarımız onların yüzünden asık suratlı oldu be! Her neyse lafı uzatmak istemiyorum. Artık bu işin adını koyalım bence. Bu garibim dalkavuklara bir festival düzenleyelim. O haysiyet emekçisi dostlarımızın kulakları sağır eden haykırışlarına ses verelim(!) Zira birkaç şerefli insanın kıymetini biliyorsak eğer, bu onlar sayesindedir.

Kalın sefa ile…

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER