HAK, ADALET, YALAN DOLAN…

HAK, ADALET, YALAN DOLAN…

HAK, ADALET, YALAN DOLAN…

Oysaki ne de çok severdik bu kavramları. Hak, adalet, eşitlik falan filan deyince galeyana gelirdik; incecik parmaklarımızla öylesine çelikten bir yumruk yapardık ki devirirdik önümüze çıkan her haksızlığı. Hele ki o yumruklarımızı memleket naralarıyla vurmaz mıydık zulmün tepesine… Onurluca yaşamanın doruklarında gezinirdik böylece. Peki ya şimdi? O sımsıkı çelikten yumruklarımız açıldı ve önüne gelene dilenen avuçlara döndü. Her kim ki o avuçlara bir lokma koysa değmeyin keyfimize. Onurmuş, haysiyetmiş, başkası için yaşamakmış… Tüm bunlar o dilenen avuçlarımızda toz olup gitti. Hâlbuki bir zamanlar ne demiştik? "Haysiyet uğruna un ufak edeceğiz taşı, toprağı ve bilcümle fukaralığı" Evet un ufak ettiğimiz doğrudur. Ama ne taşı ne toprağı, yalnızca haysiyetin kendisini un ufak ettik. Şimdi umrumuzda mı yoksulluk, haksızlık? Varsa yoksa aklımız avuçlarımıza kimin ne koyduğunda.

Nostalji yapıp duygu avcılığı değil benimki, ya da romantizmin karamsarlığında çürüyüp gitmek hiç değil. Sadece yanlış zamanda ve belki de yanlış insanlarla fıtratımızın yok olup gitmesine sızlanmaktır. Bundan birkaç asır sonra gelecek nesiller bizi nasıl hatırlayacak acaba? Hangi destanımızı gözleri yaşararak okuyacak? Yahut hangi sevda hikâyemizi kulaktan kulağa aktaracak? Ne diyecekler mesela bizim için? Hiç düşündük mü? Ya da böyle bir düşünceye girmemiz gerektiğini kaçımız düşündük? Evlatlarımıza birkaç ev dışında ne bırakacağız acaba? Kaçımızın şöyle onurlu bir hikâyesi vardır söz gelimi? Kaçımız emeğimizi beklentisizce birine verebildik? Veya hangimiz bu topraklardaki bir baldıran otuna bile BİZ diyerek soyguncunun rağmına en ön safta dövüşebildik?

Şimdi bu cümleler boş sözler olarak geliyordur bazılarımıza, öyle değil mi? Bazılarımız: "Ne anlatıyor bu adam?" diyordur. Çünkü onlar hâlâ avuçlarına bırakılan çer çöple çocuklarına yuva yapmanın derdindeler!

Kalın aşk ile...

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER