HALEPÇE’NİN "İLK NEFESİ"

Köşe yazarımız Barış Ülker'in bu haftaki yazısı ''HALEPÇE’NİN "İLK NEFESİ"

HALEPÇE’NİN "İLK NEFESİ"

Oysa ki ne güzel aydı bir zamanlar Mart ayı. Bahar gelecekti memlekete ve göklere savrulacaktı bahar ateşi, ta ki şehir sırtlan postunu kendi sırtına atana dek, ta ki hürriyet yağlı urganda titreyinceye dek.

Milyonlarca yıl evvel dağları kovmuş ve bir düzlüğe konuşlanmış alaca şehir. Halepçe… Gri topraklara yer yer yeşilliklerin serpiştirildiği Acem diyarının yanı başındaki katledilmiş bahtsız kent. Ve o kentin kaderinin başka kalemler tarafından yazıldığı bir tarih: 16 Mart 1988, sabah saatleri… Çoktan beri süren İran - Irak savaşının ortasında inim inim inleyen Halepçe’nin zulümden bıkmış mazlum insanlarının üstüne zehir topları yağıp durmaya başlıyordu. O zehir toplarıyla beraber elma kokusunu andıran bir koku yayılıyordu şehirden. Ve o kokuyu içine çeken herkesin boğazında bir düğüm oluşuyordu. Nasıl bir duygu olduğunu anlamak için şöyle düşünün: Bir süreliğine bile olsa nefesinizi tutun ve dayanabileceğiniz kadar dayanmaya çalışın. Ve sonra nefes almaya başlayın tekrar. O arada neler mi yaşadık? İçimize çektiğimiz o ilk soluğun ne kadar kıymetli olduğunu sanırım anlamış olduk. Fakat Halepçe halkı o ilk nefesi o sabah alamayacaktı. Çırpındıkça çırpındılar, o ilk nefesi almak için yerlere attılar kendilerini ama nafile. Baktılar ki olmayacak, kendi yüzlerini ve boğazlarını yırtmaya başladılar. Baktılar ki yine olmayacak, ağızlarını çene kemiklerini kırarcasına açabildikleri kadar açtılar. Ancak yine nafileydi. Nefes alamıyorlardı. Sonra büyük bir ıstırapla tırnaklarını düştükleri yere geçirdiler. Gözleri kararmaya başladı, canları bedenlerini terk etmek için çoktan yola çıkmıştı bile. Ama bu yolculuğun her anı daha önce yaşamadıkları bir acıyla doluydu. Geçen her an yıllarca süren bir eziyet gibiydi. Öyle ki artık, düşünme yetilerini kaybetmek üzereydiler, kalplerinde ise bir tek acının en ağırı dolaşıp duruyordu. Sonra mı? Sonra çoğunun gözleri ve ağızları açık, elleri aslanpençesi gibi bir yerlere saplanmış gibi hareketsizdi. On binlerce Halepçeli kadın, erkek, çocuk yitirmişti hayatını o ilk nefesi alamadan. Halepçe, milyonlarca gözün tanıklığında ve milyarlarca soluğun sanıklığında böylece can vermişti işte.

Şimdi Halepçe Katliamı’nın tarihini ve sebeplerini anlatmamı bekleyenler olabilir belki. Aslında itiraf etmek gerekirse bu yazıya başlarken amacım da oydu. Uzun uzadıya İran - Irak Savaşı’nın bölgesel ve küresel sebeplerini yazacaktım. Ama inanın o insanların bir nefesin peşine düştükleri o anı bir kez daha hissedince bu acıların politik ve tarihi sebepleri artık umurunda olmuyor insanın. Sadece diyeceğim şudur: O ilk nefesi alamayan tarihin mazlumları için içimizden bir ah geçirmek sanırım insan olmamızın bir gerekliliği olacaktır. Bu dünyanın dışındaki gelecek ilk önce mazlumların olsun!

Selametle kalın…

[email protected]

YORUM EKLE
YORUMLAR
Emine
Emine - 3 yıl Önce

Zalimler için yaşasın cehennem!!!

Emine
Emine - 3 yıl Önce

Zalimler için yaşasın cehennem!!!

Emine
Emine - 3 yıl Önce

Zalimler için yaşasın cehennem!!!

SIRADAKİ HABER