EN SON GARİBANLAR DUYAR!

EN SON GARİBANLAR DUYAR!

EN SON GARİBANLAR DUYAR!

Birkaç sene evvel İngiltere'de yapılan bir araştırmaya gözüm çarpmıştı. Hangi bilginin doğru olduğuna dönük bir araştırmaydı. Yani bir olayda veya bir konuda ilk gelen bilgiler mi doğrudur yoksa son gelen bilgiler mi? O araştırmanın sonuçlarına göre, en doğru bilgi ilk gelen bilgiymiş. Yani zaman geçtikçe bir bilginin doğru olma olasılığı azalıyormuş. Bu araştırma için de epeyce uğraşmış elin İngilizi hani. Açıkçası ben bu araştırmaya hep şüpheyle yaklaşmışımdır. Ya da yetiştiğimiz kültür gereği illa zaman geçtikçe gerçeklerin ortaya çıkacağına dönük çaresizce bir inanca sürüklendiğimizden ötürü böyle hissettim hep. Hep deriz ya, zaman gerçeği gösterecektir. Bunu neden böyle dediğimizi düşünüyorum da sebebi son derece açık aslında. Çünkü esasen koşulsuz bir şekilde inandığımız tek gerçek var, o da zamanın kendisi. Zamanın dışındaki herkes ve her şey bize şüpheli geliyor. Bu fikre sahip olmamızın bir diğer sebebi de kader inancıdır. Kaderin bir gün bütün hakikatleri karşımıza çıkaracağına inandık hep. Eh haksız da çıkmadık hani! Bu bile esasen yaratıcı inancına sahip olmamızı sağlamıştır birçoğumuz için. Zira, Allah tüm sırları bir gün yüzüne çıkarır! Özellikle sıradan insanlar olarak bizler bazı şeylerin gerçeklerini yıllar sonra duyuyor veya okuyoruz. Peki ortalama kaç sene sonra öğreniyoruz diye sorarsak, en az 20 sene diyebilirim. O da tabi iyimser rakamla. Bazen bunun 50 seneye hatta 100 seneye çıktığına bile tanık olabiliyoruz. Mesela, 80 darbesinin bilinmeyen yönlerinin birçoğunu bizler anca 90'ların sonunda öğrendik. Ama hepsini değil elbette. Geriye kalanı da önümüzdeki 20 - 30 yılda öğreniriz diye tahmin ediyorum. Basit bir örnekle somutlaştırmak istiyorum. 1980 yılında darbeden hemen önce sırf askerlerle arayı iyi tutmaya çalışan kimilerinin sürekli genelkurmaya gidip başta General Evren olmak üzere diğer komuta kademesiyle görüşmek için sıraya girdiklerini dönemin yüksek rütbeli askerlerinin hatıralarından yıllar sonra öğreniyoruz. Ya da sıkıyönetimin varlığına rağmen kimi sıkıyönetim komutanlarının olaylara karşı geç veya son derece sıkmadan(!) müdahale ettiklerini de çok sonraları öğreniyoruz. Aslında birçok dönemden dünya kadar örnek var ama mevzunun sapmaması için yazmayı anlamsız buluyorum!

Öte yandan, dünyanın geri kalanı için de bazen bu geçerli olabiliyor. Misal, 2. Dünya Savaşı'nın bazı gizli yönlerine tarihçiler hâlâ ulaşabilmiş değil. Fakat acı olan başka bir şey var. O da bazı şeyleri asla öğrenemeyeceğimizdir. En çok da bu dokunuyor insanın yüreğine.

Sözü yine uzatmayacağım. Konuyla çok ilgisi var mıdır bilmiyorum ama içimden geçen bir duyguyla yazıyı tamamlayayım. Acılarımız lütfen hepimizin acısı olsun. Hepimizin içinden bu mukaddes memleketin sevgisi dolup taşsın. Hadi kimi şeylerin doğrusunu öğrenmeyi zamana bırakıyoruz ama hiç olmazsa memleketi sevme duygusunu zamana bırakmayalım. Çünkü zaman geç kalınmış sevgiyi pişmanlık olarak hatırlatır!!!

Kalın sefa ile...

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER