Vitrine Rabia koyanlar, kapı arkasında Firavun hayatı yaşıyor

Cumhuriyet Gazetesi Köşe Yazarı Barış Terkoğlu Hamza Kürşat Ayvatoğlu'nun serüvenini ''Nereden geliyor bu pudraşekerin suyu...''başlığı ile kaleme aldı..

Vitrine Rabia koyanlar, kapı arkasında Firavun hayatı yaşıyor

Nereden geliyor bu pudraşekerin suyu...

Yelkovanın akrebi kovaladığı günün sonu geldi. Masasından kalktı. “Selamünaleyküm” diyerek vedalaştı. Dev kapıdan çıktı. Kravatını gevşetti, ceketinin düğmesini açtı. Kendisinin olmayan bir dünyadan kendi arzularına doğru yola çıktı.

Herkes “pudraşeker”i konuşuyor. Hatta biraz da dalgasını geçiyor. Oysa mesele çok derin. Kürşat Ayvatoğlu’nun burnuna çektiği toz, Türkiye’nin bugünkü düzenini anlatıyor.

Kâh bir dünya başkentinde kokteyl içerken kâh bir lüks arabadan inip öbürüne binerken kâh gece kulüplerinde genç kızların kollarındayken, kâh burnuna kokain çekerken… Fotoğrafları elden ele dolaşıyor. Görüntüler yıllardır başkalarının hayatına bekçilik yapan bir partiden çıkınca, mesele siyasal bir hal de alıyor.

İŞ İÇİN AKP’YE KATILDI

Tam adıyla Hamza Kürşat Ayvatoğlu, 16 Mayıs 1993 doğumlu. Yani önümüzdeki aylarda 28 yaşında olacak. Hayatı bambaşka olabilirdi. Ancak Türkiye’nin şartları onu daha 20 yaşındayken AKP ile tanıştırdı.

Meseleyi daha iyi anlamak için o genci aradım. Hayır, Kürşat’ı değil. Bir zamanlar onun dönüşümüne tanıklık eden Muhammed Vefa’yı.

Gazeteci olarak takip ettiğim Muhammed, Milli Görüş Vakfı’ndan geliyor. Saadet Partisi’nin kanalı TV5’te çalışıyor. Milli Gazete’de habercilik yapıyor. Kürşat Ayvatoğlu ile akran sayılır. Kürşat’ı yedi sene önce bir seçim arifesinde tanımış.

 “Kastamonu Taşmektep Lisesi’nde okuyordu, sonra devam etmedi” diye başladı anlatmaya. “Kürşat ülkücü kökenliydi, daha sonra AK Parti’ye katıldı” diye sürdürdü.

Peki, bu nasıl oldu?

Kürşat, Türkiye’deki pek çok genç gibi işsizdi. Parası yoktu. “Neresi çağırsa oraya gidecek bir potansiyele sahipti, iş için AKP ile yan yana geldi” diyor Muhammed.

Kürşat, ailesine ait sık sık bozulan bir arabayı kullanıyordu. Daha iyi bir yaşamı olsun istiyordu. Kastamonu gibi bir Anadolu şehrinde hayal ettiği hayatı kurması kolay değildi.

İHALELERİN MÜDÜR KÜRŞAT BEY’İ

AKP, 2014 Martı’nda yapılacak yerel seçimlere hazırlanıyordu. 17-25 Aralık sarsıntısının ardından ilk sınavıydı. Partinin Kastamonu’da adayı Tahsin Babaş’tı. Belediye kökenli Babaş’ın kazanamama ihtimali vardı. Zira MHP’nin adayı Hayati Hamzaoğlu da şanslı görünüyordu.

Babaş, seçim kampanyası için çalışacak gençler arıyordu. Hamza Kürşat Ayvatoğlu, AKP’li bir yakını aracılığıyla, Babaş’ın çalışmalarına katıldı. Basit grafik işleri yapmaya başladı.

Seçim gecesi kıl payıyla Babaş kazandı. Sonucu 260 oyluk fark belirlemişti. Babaş yüzde 45.7 oy alırken, Hamzaoğlu 45.3’te kalmıştı.

Ayvatoğlu, seçim sonrasında Kastamonu Belediyesi’nde çalışmaya başladı. Kısa sürede hayatı değişmişti. Hayır, hayatını değiştiren, Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’ne kadar yükselmesi değildi. Kastamonu’da ballı ihaleler onun elinin altından geçiyordu. Belediyede “işi” olanın “işini” görüyordu. Yeni unvanıyla “Müdür Kürşat Bey”, belediyenin önemli adamıydı.

Kürşat, artık başka bir yaşam sürüyordu. Şirket kurdu. Ortaklıkları oldu. Bir alışveriş merkezinde dükkân açtı. Arabalarıyla, takım elbiseleriyle, pahalı zevkleriyle şatafatlı bir hayat yaşamaya başladı. Herkesin kafası karışıktı. Hakkında iddialar vardı. Ama başkan arkasındaydı.

Hatırlayın, belediyenin 100 bin liralık pastırma faturası Türkiye gündemi olmuştu. Konuşulanlara göre, belediye kaynakları göstermelik ihalelerle başka işler için kullanılıyordu. Buradan bir kaynak yaratılıyordu. Kürşat da kilit bir görev yapıyordu. Haliyle balı tutunca, parmağını da yalıyordu.

AKP GENEL MERKEZİ’NE TRANSFER

2019 yılındaki seçimde AKP bu kez kaybetti. MHP, açık ara kazanmıştı. Kürşat’ın hızlı yolculuğu bitmedi. Ankara’ya doğru uzandı.

Cumhurbaşkanı’yla da bakanlarla da görüldü. AKP, “Genel merkezde büro personeliydi” dese de Kürşat’ın görevinin tam olarak ne olduğunu bir türlü açıklayamadı. Kesin olan bir şey var ki Kürşat’ın Kastamonu’daki lüks hayatı Ankara’da da devam etmişti.

Adres kayıtlarında, annesi ve ablasıyla Ankara-Çankaya’da lüks bir siteye yerleşmiş görünüyor. Mali kayıtlar ise 2016’da Kastamonu’da kurduğu şirketini 8 Eylül 2020’de Ankara’ya taşıdığını söylüyor.

Hikâye, geçen gün paylaşılan kokain görüntüsüyle büyüdü. Ama Kürşat’ın şatafatlı hayatı, geçen aylarda, aslında sosyal medyaya düşmüştü. Söylenene göre Kürşat da daha dikkatli olmaya başlamıştı. Ama nedense AKP Genel Merkezi, kokain skandalına kadar, izlemekle yetindi.

KÜRŞAT’I BU NOKTAYA GETİRENLER

Kürşat ve Muhammed…

İki genç. İki dünya. İki farklı yaşam çizgisi.

Biri diğerinin yerinde olabilir miydi?

Kürşat, ikinci kez gözaltına alındığı saatlerde Muhammed ile bunu konuşuyordum. “Kürşat’ın bir nefeste çektiği kokain, asgari ücrete denk geliyor, ben bu derece haksız bir hayatı yaşamak istemezdim” dedi.

Muhammed, üniversiteyi bitirmiş, yüksek lisans okumak için çalışıyordu. Kirasını arkadaşlarıyla ödedikleri evde kalıyordu. Mütevazı bir dünyası vardı ancak idealleri için yaşıyordu. Dünya görüşlerimizi konuşurken “Muhafazakâr değilim, laiklik konusunda anlaşamayabiliriz ama geri kalanda birbirine yakın fikirdeyiz” diye düzeltti.

Asıl meselenin konuşulmadığında hemfikirdik. “Kürşat zengin oldu, köşeyi döndü ama Kürşat’ı bu noktaya getirenler var” diyordu.

Haksız mı?

KÜRŞAT HEM GÜNAHKÂR HEM KURBAN

Kürşat’ın 20 yaşındaki yoksulluğundan birkaç yılda zenginliğe geçişini izledik. Unuttuğumuz şu ki arkada Kürşat’ları yaratan bir sistem var.

Kastamonu’nun bugünkü Belediye Başkanı Rahmi Galip Vidinlioğlu’nun, görevi devraldığı gün 78 milyon 490 bin 859 lira borç açıkladığını unutmayın. Bu, Kürşat’ın saatinin de içkisinin de kokaininin de parasının belki de bizim cebimizden çıktığını söylüyor.

Hem günahkâr hem kurbanı…

Kamunun kaynaklarıyla şahsi zenginlik üreten düzeni yaratanlar, fazla açılarak deşifre olan Kürşat’ları tepeden aşağıya atıyor. Savcılar ise “pudraşeker mi kokain mi” diye sorgularken “Nereden bu değirmenin suyu” diye sormaktan kaçıyor. Alacakları cevabı hem biliyorlar hem de kendi kayıtsızlıklarına tanık olmamak için duymak bile istemiyorlar.

Öte yandan…

Her gün dinden imandan bahsedenler Türkiye’yi yozlaştırıyor. Tutarlı bir ahlakın özü, insanın kendi doğasıyla barışmasıdır. Türkiye muhafazakârlaştıkça kendisinden uzaklaşıyor. “Çift dinli” insanlar artıyor. Vitrine Rabia koyanlar, kapı arkasında Firavun hayatı yaşıyor.

Kürşat’ı paraladık. Kirli gömleğini yırttık. Hiçbir zaman binemeyeceğimiz arabasını yaktık. Çektiği tozu burnundan getirdik. Sözümüz, gözümüz, parmağımız yetti buna. Oysa Kürşat’ları önce yaratan, sonra uçurumdan atan düzenin suç ortaklığı sürüyor. Perdesini kaldırdığımız gün gözlerimiz de açılacak.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER