TRİBÜNLERE DEĞİL DE HAKEME OYNAMAK

TRİBÜNLERE DEĞİL DE HAKEME OYNAMAK

TRİBÜNLERE DEĞİL DE  HAKEME OYNAMAK

Farz edin ki bir kabın içine yiyecek bir şey koyduk. Eğer ki arada bir o kabın kapağını açıp bakmazsak, o şey önce kurtlanır, sonra o kurtlar solucan olur ve bir de kapağı açıp bakarız ki solucanlar yılan olmuş ve bizi sokup zehirlemiştir. Bu meseli neden anlattığımın cevabını yazının sonuna erteliyorum şimdilik.

"Tribünlere Oynamak" deyimi Türk Dil Kurumu'nun lügatına gireli çok fazla olmuyor. Anlamı birebir şudur: İş yapmadığı hâlde kendini iş yapıyor gibi göstermek. Deyimi bizler mi bulduk yoksa başka dillerden çeviri mi yaptık açıkçası kesin bir bilgiye ulaşamamıştım. Fakat biricik futbol tutkumuza bir çay kaşığı politika ve bir tutam da slogancılık ekleme alışkanlığımızı düşünürsek bize özgü bir deyim olduğu kanaatine ulaşıyorum. Hani şuna benzer: Mesela apartmana gireriz ve burnumuza bir yanık kokusu gelirse, olsa olsa falanca kişiler yine mangal yapmış deriz ya, işte bu deyim de olsa olsa bize aittir diyor insan. Her neyse, kim bulmuşsa bulmuş, biz sadete gelelim.

Bazı sözüm ona demokratik sistemler de dahil olmak üzere monarşik ya da oligarşik veyahut bunların türevi olan demokrasi dışı düzenlerde devlet idaresindeki kişiler kendilerini halka beğendirmek yerine mutlak egemenliğe sahip kişilere beğendirme ihtiyacı hissederler. Dolayısıyla bu öylesine büyük bir noktaya ulaşır ki bu kişiler hayali icraatlarla kendilerini en üstteki kişi veya kişilere pazarlama yoluna bile girebilirler. Kısacası, kendilerini tribünde oturan halka beğendirmekten ziyade memleketin sahibiymiş gibi davranan hakeme beğendirmek daha mantıklı geliyor bu zevata. Eski dönemlerde bunun birçok örneğini tarih kaydetmiştir. Söz gelimi, ikbal düşkünü kimileri herhangi bir yerde yaşanan küçük bir olayı sanki içinden çıkılmaz bir olaymış gibi yukarıya pazarlaması çok rastlanan bir hadise olmuştur. Yahut, toplum içinde bazı güncel konulardan kendilerine vazife çıkarıp birkaç cevval ama sahte hareketle bir yerlere gelmeye çalışan insanlar hep olmuştur ve olacaktır. Ve böylece tribünlere oynamanın da ötesine geçip vazife bahşeden hakemlere yaranmak gibi ucuz hamleler içine giren insanların dolup taştığı dönemler mevcuttur. Bilhassa toplumların sosyal ve iktisadi kriz dönemlerinde bu işi yaparak yedi sülalesini ihya eden kişilerdir bu bahsettiğim kitle.

İşin özü şu ki; bu dile aldığım kişiler kurnazlıkta tilkiyi geçip sürü olarak yaşayan çakal türüyle atbaşı yarışan kimselerdir. Herhalde insan ırkının en tehlikeli türüdür bunlar. Ve bir şehir ya da bir memleket yahut bir gezegen düşünsel olarak geri kalmışsa muhakkak ki bu tür insanların sayısı alıp başını gitmiştir. Komik olansa şudur: Bunlar kendilerini çok zeki, el âlemi de alık görmüyorlar mı bir de, işte o vakit çıldırsam da para etmiyor. Doğduğum günden bu yana her derdimi rahatça anlatabildiğim güzel ve zengin Türkçemizin bir deyimiyle yazıyı kapatacak olursak; "Âlim unutmuş ama kalem unutmamış." İşte bu kişileri de tarih hep yazdı ve yarınlarda da yazmaya devam edecektir.

Gelgelelim yukarıdaki girişte verdiğim meselin detayına. Tüm bu konuları ve insanları yazmak icap eder. Çünkü bu konular o kaptaki şeylerdir. Eğer o konuları yazmazsak, gelecekte birileri o konular etrafında peydahlanan kurtçuklar gibi büyür ve birer yılan olarak tüm toplumu sokarak zehirler!!!

Kalın sefa ile...

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER