BİZİ NELER Mİ BEKLİYOR?

BİZİ NELER Mİ BEKLİYOR?

BİZİ NELER Mİ BEKLİYOR?

Tarih şimdi 1 Ekim 2022 ve saat sabah 10 civarı. Gelin şimdi bizleri nelerin beklediğini dilimiz döndüğünce, aklımız erdiğince şöyle bir ele alalım.

İnsanların lüks dairelerinde ellerinde bilmem kaç liralık telefonlarla en pahalı sosyal medya uygulamalarından "açımmmmm, donuyorummmm" diye bağırması... İşte 21. yüzyılın üçüncü on yılında dünyanın yoksulluğu böyle olacak. Bu duruma güler miyiz, ağlar mıyız bilemem fakat görüntü bu.

Yaklaşık 1 yıldır bas bas bağırdığım gibi dünya her gün biraz daha karışmakta. Ee tabi taş çatlasa birkaç bin okunulan yazıların bir karşılık bulmasını beklemiyorum! Esasen çok da mühim değil değil. Fakat net konuşuyorum. Yavaş ama kararlı adımlarla yaklaşan tehdit yalnızca büyük bir çatışma ortamını değil, aynı zamanda küresel çapta iktisadi bir buhranı da gösteriyor. Her zaman dediğim gibi, çatışma ortamı Ukrayna'nın işgalinden dolayı değil, Rusya'nın dört bir yandan kuşatılıp yaptırımlarla boğulmasıyla yayılacak. Bu konunun üzerinde çok durmak istemiyorum. Çünkü birçok kez yazıp çizdim bu meseleyi. Ama işin ekonomik tarafı var ki işte o çok daha vahim. Balık sırtında duran mevcut ileri kapitalist sistem epeydir ha düştü ha düşecek noktasına geldi. Devletlerin omuz vermesiyle ayakta durmaya çalışan bu sistemin düşüp boğulması için pek de uzun zaman kalmadı. Ama düşüp boğulması o sistemin ölmesi anlamına gelmeyecek. Kapitalist sistem geçmişte olduğu gibi yine dirilip bir canavar gibi önüne geleni yemeye devam edecek. Çünkü ne yazık ki insan demek kapitalizm demektir! Peki bu ekonomik buhranın etkisi ne olacak? Açıkçası ilk tesir reel ekonomide olacak. Hatta reel ekonominin de en reel tarafından başlayacak. O da temel yaşam maddelerinin temini demektir. Çünkü temel insani ihtiyaçların üretimi konusu mevcut ekonomik sistemin üzerinde en az durduğu alandır. Yani büyük sermayaderler artık patates ya da tahıl üretmektense lüks üretimlere ya da sanal hizmetlere yöneldiğinden en kırılgan alan temel yaşam malzemelerinin temini olacaktır.

Ya bizler? Bizim memlekette ne olacak? Bilirsiniz, kutuplara bir göktaşı düşse parçaları ilk bize fırlayıp gelir(!) Suyundan mı, toprağından mı bilinmez ama durum bu. Elalemin Uzakdoğusu'nda birkaç şirket batar, kriz çıkar ve hooopp bizde ekonomik kriz patlar! Elin amerigasında, alamanyasında bir firma zarar açıklar ve hooopp bizim burada benzer sektördeki firmaların alayı batar! Kimisi iflasını verir, kimisi tazminatsız işçi çıkarır, kimisi de sağa sola borç takıp kaçar. Sebeplerini anlatmaya hacet yok zaar. Bilen bilir, bilmeyen de anlatsan da bilmek istemez zaten.

Ama iş bunlarla bitmiyor ki! Daha bizim yerli ve milli dertlerimiz de var. Nedir onlar? Deprem belası mesela. Üç beş senede bir başımıza musallat olan malûm bela. Geçenlerde şöyle bir göz gezdirdim. Sanki futbol kulüplerimizin 10 yılda bir Avrupa kupalarında anca çeyrek final görmesi gibi şaşmaz bir istatistikle karşılaştım. O da en az 5 senede bir illa büyük bir deprem oluyor. Bir doğudan, bir batıdan sırayla şaşmaz bir istatistikle depremler oluyor. Diğer doğal afetleri ise hiç karıştırmıyorum. Umudum odur ki, istatistik ilmi bu kez sonsuza kadar yanılsın da canımız yanmasın artık. Çünkü o acı katmerli bir acı maalesef. Esasen başka şeyler de var söylenecek ama işte...

Tüm bunlara rağmen, özellikle genç ölümleri duymadan umutla dolu güneşli bir ekim sabahına uyanmak gibisi yoktur bu cânım memlekette. Ve kadasına belasına rağmen karşılıksız da olsa bu memleketi sevmek gibisi ki hiç yoktur.

Kalın sefa ile...

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER